Tarihçi-Araştırmacı

Tarihçi-Araştırmacı/Historian-Researcher/مورخ و محقق


Bloqa Xoş Gəlmişsiniz/Bloga Hoşgeldiniz/Welcome to the Blog/به بلوگ خوش آمدید/بلوقا خوش گلمیشسیز/


25 Haziran 2011 Cumartesi


ELAMLILARDA, İRANİ KAVİMLERDE VE TÜRKLERDE
SALTANAT VERASETİ USÜLÜ:
KARDEŞ TAHT TEVARÜSÜ GELENEĞİ

Hasan Gülmuhammet
 



Giriş



Bilindiği üzere Elamlılar eskiçağ İran’ının yüksek kültürlü topluluklarından idi. M. Ö. 3000-640 yıllıarında İran’ın güney batı, batı ve güney bölgelerinde hüküm sürmüş olan Elamlılarda taht veraset sistemi ağabeyden kardeşe doğru idi. Ondan da yeğene, yani ölen ağabeyin oğluna doğru uzanırdı. İrani kavimlerde de bu geleneğin var olduğu, İskitlerde görüldüğü, ancak Partlarda bariz bir şekilde saptandığı bilinmektedir. Türklerde ise taht veraset sisteminin hep babadan oğula geçtiği yönünde olduğu, kimi zamanlarda bazı nedenlerden dolayı sapmalar olduğu ve bu sapmalarda kardeşin ağabeyin yerine geçtiği öne sürülmektedir.[1] Oysa bu sapmaları dikkatlice incelediğimizde bunların belli bir kurala tabi olduğu, toplumun daha ilk aşamalarında ve soy, oymak, oba dönemini geçirirken hükümdarlık sırasının ağabeyden kardeşe doğru olduğu, soylar ve boylar büyüdükçe, zenginleştikçe ve çekirdek ailelerin oluşmaya başlandığı dönemlerde bu kuralın yavaş yavaş bozulduğu, babadan oğula bir seyir izlemeye başlandığı, ancak asla  önemini kaybetmediği ve 20. yüzyıla kadar gelebilen Osmanlı Türk devletinde de uygulandığı görülmektedir.[2] Çok uzun ömürlü bu olgunun ve geleneğin Türk sosyal ve siyasal yaşamında çok önemli bir yer tuttuğu bilinmektedir. Bu araştırma ile bu geleneğin sadece Türklere özgü olmadığı, onlardan önce başka kavimlerde de var olduğu ve Elamlılarla Türklerin bu geleneklerinde yakın bir benzerlik olduğu gösterilmeye çalışılacaktır.


Anahtar Kelimeler: Elam, İrani kavimler, taht veraseti



The Inheritance of Throne in Elamites, Iranian and Turkish Nations


Abstract

Elamites were one of the nations that had a high level of cultural values in the ancient Iran. The inheritance of throne in Elamites, dominating the southwest, west and south of the ancient Iran between 3000-640 BC, was from elder brother to young brother. His Successor was usually his nephew, the son of the dead elder brother.  This system of governance was seen in Iranian tribes such as Skythes, but was used in Arsakids Dynasty evidently. According to some researches, the inheritance of throne in Turkic nations was from father to elder son, this system was irregularity in some cases and sometimes young brother became the successor of his elder brother. But studies on these irregularities of the system indicate that this system depended on certain rules, for example in small tribes the system of inheritance and power distribution was from elder brother to younger brother. However, in large nations and with the transformation of large families to small families this rule changed and the power transformed from father to elder son and this rule never lost its importance and was used by the end of Ottoman Empire. This structure of power having a long history has an important place in Turkish social and political arena. In this study, we try to examine that this system of power was not only used by Turkic nations, but by other nations and tribes as well and we will depict the existence of some similarities between Elamites and Turkish nation.


Keywords: Elamites, Iranian Nations, Inheritance of Throne


Taht Veraset Sistemi ve Kardeş Hukukunun Sosyolojik Kökeni Hakkında Görüşler



Aile yapıları baba reisliğine, akrabalık ilişkileri kan birliğine dayanan bütün ulusların sosyal ve siyasi gelişmesinde soy (oymak) teşkilatı çok önemli bir rol oynamıştır. Tarihte kurulmuş bütün merkezî hekimiyete dayanan devletler daha önce bir oymaklar birliği aşamasından geçmişlerdir. Bu aşamada uluslar küçük ve bağımsız sosyal ve siyasî birlikler kurmuşlardır. Bu küçük sosyal birliklere antik Yunanistan’da “Genos”, Romalılarda “Gens”, Antik Cermenlerde “sippe” ve eski Türklerde “urug” adı veriliyordu.[3] Ögel, urug’un kan bağı ile bağlı birlikleri ifade ettiğini, kelime olarak “tohum, nesil, zürriyet, soy” anlamlarına geldiğini ileri sürmektedir. O, Eski Kırgızlarda bu kelimenin küçük boylar için kullanıldığını belirtmektedir.[4] Çinlilerde aile çok geniş olduğu için Uygurların küçük boyları için aile anlamına gelen “shih” sözcüğünün kullanıldığı ifade edilmektedir.[5] Z. Gökalp ise baba ve anne tarafından hukukça eşit akrabalıklar bulunan, batı Türklerinde yedinci nesile, doğu Türklerinde ise dokuzuncu nesile kadar çıkan Türk ailesinin soy adlandığını öne sürmektedir.[6]
Arslan, urug’un sosyal olduğu kadar siyasî karakter de taşıdığını, reis sıfatıyla bir beyin urug’un başında bulunduğunu ve bunun baba reisliği ile akrabalığın baba tarafına dayanmasının doğal bir sonucu oduğunu ileri sürmektedir. Soy bir büyükbabanın etrafında birleşmiş fertler ve aileler birliği demektir. Büyükbaba öldükten sonra soybirliği devam etmekte ve onun yerine soyun en yaşlı erkeği geçmektedir.[7]
Bilindiği üzere eski Türklerde leviratus geleneği yaygın idi. Bu geleneğin varlığı M. Ö. 2000-1450 yıllarında hüküm sürmüş eski Çin sülalesi Hsia hanedanı dönemindeki Hunların atalarında görülmekte idi. Bu geleneğe göre baba öldükten sonra oğulları üvey anneleriyle evlenebilirlerdi.[8] Çin kaynakları bu geleneği “ahlak yolunu ve erdemliliği yitirme” diye nitelemiştir.[9] Hun ve Gök Türk dönemi Çin kaynaklarında kardeş, ölen ağabeyin dul eşiyle evlenirdi.[10] En eski Çin kaynaklarında bu tip leviratus geleneğine işaret edilmemesinin nedeni onların inanç ve geleneklerine ters düşmemesi, çarpıcı bir terslik oluşturmaması olabilir. Bu geleneğin de öteki gibi çok eski olduğu düşünülmektedir.
Çoğu toplumda aile, toplumun çekirdek birimi ve o toplumun ve devletin modeli idi.[11] Leviratus geleneğinin temelinde aile malının dağılmaması ve başka boylara gitmemesi ile bozkırın zor şartlarında dul kadın ile çocuklarına sahip çıkılarak perişan duruma düşmelerine mani olunması[12] yanısıra ailenin rsissiz ve başsız kalmamasının da önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Dolayısıyla baba veya ağabeye ait olanlar yeni reise ait idi. Bu gelenekte ölenin yerine ondan sonraki yaşlı erkek geçmekte ve kardeşin reisliğe geçmesi bu biçimde ortaya çıkmaktadır.
R. N. Frye, Klan’ın en yaşlısı veya en tecrübelisinin tahta geçmesi gibi uygulamanın göçebelerin hükümdarlık gelenekleri arasında görüldüğünü belirtmektedir. O, bu geleneğin anaerkilliğe veya evlenme gelenekleriyle bir alakasının olmadığı ve Orta Asya göçebe hayatının bir özelliği olduğu görüşündedir.[13]
Eski Türklerde kardeşin ağabey yerine geçerek ülkeye hükümdar olmanın bir kaç yerde Türk töresinin bir gereği olduğu ve uygulanırsa ülkede sıkıntı olmayacağı,[14] uygulamayanlara ve çiğneyenlere ise ölüme kadar varan cezalar verildiği[15] görülmektedir. L. N. Gumilev, bu sistemi Türklerin ülüş anlayışıyla ile alakadar olarak görmektedir. O’na göre farklı boy ve bölge beylerinin merkeze sadakatla hizmet etmesi hükümranlığın sağlam işlemesi için önemli idi. Ondan dolayı bu beylikler kağanla aynı kandan gelen prenslere verilirdi ve onlar da er veya geç bir gün tahta geçeceği umuduyla kağana başkaldırmıyorlardı.[16]

Saltanat veraset üsulu, hâkimiyet anlayışıyla yakından bağlıdır. Bu nedenle bu kavimlerde hâkimiyet anlayışına kısaca gözatmak gerekmektedir.


Hâkimiyet Anlayışı

A. Elam
Elamlılarda hâkimiyetin menşei tanrısal idi. Hâkimiyet yetkisi “kut”[17] veya “kiten” Tanrı tarafından hükümdarlara verilirdi.[18] Elam çoktanrılı bir kültürdü ve her Tanrının kendi kut’u vardı. Bu Tanrılardan Humban’ın ve İnşuşinak’ın kutları diğerlerinden kuvvetli idi. Humban’ın kut’u hükümdarı korurken İnşuşinak’ın kut’u yargı konusunda etkili idi.[19] Bu kut geri alındığı zaman kral ölürdü.[20] Muhtemelen Elam’da da Sumerler gibi hükümdarların kökeni Tanrısal değildi ve onlar da kendilerini çoban olarak adlandırmaktaydılar. Mezopotamya’da sadece 3. Ur sülalesinden Şulgi’nin Akadlardan etkilenerek kendisini Tanrı olarak gösterdiği görülmektedir.[21]

B. İrani Kavimler
Bütün İrani kavimlerde hâkimiyetin Tanrısal menşeli olduğu görülmektedir. Akamenit yazıtlarında hükümdarların Ahura Mazda’nın isteği ile kral oldukları belirtilmektedir. Akamenit kralları Arşam, Ariaramna, Dariuş, Hşayarşa ve Ardeşir, Ahura Mazda’nın isteği üzerine birçok ülkeye hâkim olduklarını belirtmektedirler.[22] İrani kavimlerde bu hâkimiyet telakkisinin “hvarranah, hvarrah, farnah, farn” ve günümüz Farsçası’nda “farr” adlandırıldığı[23] ve Türklerin kut’una tekabül ettiği bilinmektedir. Bu yazıtlarda hükümdarın Tanrısal kökene sahip olmasına dair hiç bir işaret bulunmamaktadır.
Hvaranah, güneş anlamına gelen “hvar” kökünden gelmektedir ve bu hâkimiyet telakkisi ışık ile alakadardır.[24] İrani kavimlerin hâkimiyet yetkisi baht ve saadet anlamını da içermektedir.[25]
Sasaniler döneminde de hâkimiyetin Tanrısal kökene sahip olduğu anlayışı devam etmiştir, fakat bu dönemde hükümdarın da Tanrısal bir kökene sahip olduğu telakkisinin ortaya çıktığı, Sasani sülalesinin 2. hükümdarı 1. Şapur’un (242-272) bir yazıtında bu telakkinin yer aldığı görülmektedir.[26] Sasani hükümdarları, sarayda bir perde ile herkesten ayrılırdı ve Hürrembaş unvanını taşıyan bir kişi bu perdeden sorumlu idi.[27]

C. Türkler
Türklerde hâkimiyetin Tanrısal kökenli olduğu ve Tanrıdan kut alınarak hükümdarlık ettiği görülmektedir.[28] Çin kaynaklarının Hunlar hakkında verdiği bilgilerden bu olgunun onlarda var olduğu anlaşılmaktadır. Çin yıllıklarına göre Hun imparatorunun unvanı “Tanrının kutu şan-yu” idi.[29] Çin kaynakları kut kelimesinin oğul anlamına geldiğini belirtmektedir[30] ve bu da Hun hükümdarın da Tanrısal bir köken telakkisinin var olduğunu göstermektedir. Aynı telakki Gök Türk hanedanında da görülmektedir. Bilge Kağan ve Gül Tekin yazıtlarında Tanrı gibi gökte olmuş Bilge Kağan’dan söz edilmektedir.[31] Yazıtın başka yerlerinde Tanrının iradesi ve verdiği kut sayesinde hakan olunduğu belirtilmektedir.[32] Bu örnekler Türklerde hem hâkimiyetin, hem de hükümdarın, Tanrısal kökene sahip olduğunu göstermektedir. Hâkimiyet yetkisinin bütün aile fertlerinde tecelli ettiği ifade edilmektedir.
Türklerde ve Hunlarda, han soyu, gökten gönderilen bir dişi kurt ile çiftleşen prensin çocuklarıdır.[33] Uygurlarda bu kurt erkek olarak kabul edilmiş ve prensin yerini ise bir prenses almıştır.[34] Ancak Uygurlardan itibaren başka bir inancın ortaya çıktığını, Han soyunun gökten inen bir ışıktan gebe kalan bir prensesin çocukları olduğu görülmektedir. Bu inancın mevcudiyeti Hitaylarda, Moğollarda ve Kırgızlarda da tespit edilmiştir.[35]



Kardeş Taht Veraseti Geleneği


A. Elamlılar

Elamlılar bugünkü İran’ın güney batısında yaşamış olan eskiçağın kültür düzeyi yüksek bir topluluğuydu. En verimli toprakları olan Susiyana bölgesi, Mezopotamya ile arasında hiç bir doğal ve yapma sınır olmamış, her iki bölgenin iklim ve coğrafi koşulları çok benzerlik gösterdiği için Mezopotamya’nın doğal uzantısı sayılmaktaydı. Dolayısıyla Susiyana İran platosunun içinde yer almamaktydı. Her iki bölgede akan büyük ırmakların getirdiği zengin miller sayesinde nehirlerin vadileri ziraat kültürünün çok geliştiği bir bölge haline gelmiştir. Bu topluluk Sümer, Akad, Babil ve Asur devletleri ve kültürleriyle bazan dostane, bazan da düşmanca hal alan sıkı ilişkiler içinde idi. Dolayısıyla Elam ile Mezopotamya kültürleri ciddi bir etkileşim içinde idi.

Verimli topraklarından dolayı Susiyana bölgesi ve Susa kenti, sağladığı tarım ürünleri sayesinde ve elde edilen artı ürünlerden dolayı sanayi ve zanaat sektörleri gelişme gösteren bir kent olduğu için bir federasyon gibi idare edilen Elam devletinin en önemli kenti haline gelmiştir. Büyük tapınakların bulunması ve en önemli tanrılarından İnşuşinak’ın bu kente ait olması şehrin önemini arttırmıştır.

Elamlılar M. Ö. yaklaşık 2700-640 yılları arasında süren uzun siyasal tarihleri boyunca çeşitli sülaleler kurmuşlardı. Tarihin alacakaranlığında gizli kalan Hamasi ve 1. Avan (bu iki sülalenin hükümdarlık merkezi daha bulunamamıştır), 8. kralı Akad hükümdarı Sargon ile çağdaş olan ve böylece tarihin ışığına çıkan 12 krallı 2. Avan sülalesi (yaklaşık 2500-2220), yine 12 kraldan oluşan ve bugünkü İran’ın güneyindeki Hurremabat taraflarında olduğu tahmin edilen Simaşki sülalesi (2040-1930), Epart sülalesi (1890-1500), Bugünkü Hafttepe’de ortaya çıkan ve tepti-Ahar’la başlayan sülale (M.Ö. 1502-1350), İge Halkid sülalesi (1350-1210), Elam’ın zirve dönemi sayılan Şutrukidler sülalesi (1207-1100), ve bu tarihten sonra ortadan kalktıkları M. Ö. 640 yılına kadar dağınık bir şekilde hüküm süren bir takım sülale ve bir çok hükümdar[36] bu yüzyıllar boyunda Elam’ı idare eden sülalelerdi.

Fratriarchal sisteminin ilk varlığı Elamlılarda görülmektedir. Bu toplulukta bu sistemi ilk bulan Cameron olmuş ve böyle bir sistemin düzenli çalışmasından şaşırmıştır. O bu sistemde hükümdarlığın babadan oğula değil ağabeyden kardeşe geçtiğini belirtmektedir. Bu sistemde daha aşağı bir makamda olan bir prensin yükselerek hükümdarlık tahtına oturabileceği ifade edilmektedir.[37] Cameron bu düzenin ilk defa M. Ö. 2. binyılın ortalarında Simaş veya Simaşki sülalesinin prensi İdadu’da görüldüğünü belirtmesine[38] karşılık Hinz ondan önce M. Ö. 3. binyılın 3. çeyreğinde hüküm sürmüş 2. Avan sülalesinden Zinuba’yı örnek göstererek daha önce de bu sistemin varlığına işaret etmektedir.[39]

Elam hâkimiyet düzenine göre Zunkir adlanan hükümdar en başta idi. Elam’ın ilk dönemlerinde bu şahıs Anşan[40] ve Susa hükümdarı lakabını taşımaktaydı. Unvanı bilinmeyen veliaht kardeş, sülalenin kalktığı ve ilk hüküm sürdüğü bölgeye hükümdar olarak tayin edilmekteydi ve hükümdarın oğlu ise Susa valiliğine atanırdı. Bu vali Elamca’da Hal-menir (menik de yazılır) adlanırdı.[41] Bu sistemin Elam’da kusursuz bir biçimde işlediği, taht çekişmelerinden fazla bir iz görülmediği ve bazan da erken ölümlerden dolayı düzgün işlemediği ileri sürülmektedir. Elamlılarda leviratus ve endogami evliliği yaygın olduğu için ölüm oranının yüksek olduğu, ondan dolayı bu yüksek ölüm oranından dolayı bu sistemin her zaman düzenlendiği gibi çalışmadığı öne sürülmektedir.[42]


B. İrani Kavimler

İrani kavimlerin tarih öncesi dönemlerinde yaşamış bazı sülaleleri hakkında Veda, Avesta ve İslami dönem kaynaklarında geniş bilgiler bulunmaktadır. Bu sülalelerden birisi Pişdadian sülalesidir. Bu sülalenin kurucusu Huşeng olmuş, kırk yıl hükümranlık sürmüştür.[43] Huşeng’in yerine Tahmures geçmiş ve kırk yıl tahtta kalmıştır.[44] Tahmuresi’in yerine ise kardeşi olduğu ileri sürülen Cemşit geçmiştir.[45] İrani kavimlerde kardeşin ağabey yerine geçtiği mevcut bilgilerle ilk defa bu sülalede görülmektedir.
Tarihi döneme geldiğimizde en eski İranî kavimlerde kardeşin, taht varisi olarak ağabeyin yerine geçmesi görülmemektedir. Tersine İranî kavimlerde kardeş katli uygulanmaktaydı. Akamenit sülalesinde kardeş katli sık rastlanan bir olgudur. Akamenitlerin ilk büyük hükümdarı Kuruş (M. Ö. 555-530), büyük oğlu Kambiz’i veliaht olarak tayin etmiştir.[46] Kambiz’in (M. Ö. 530-522) Mısır seferine çıkarken Kardeşi Bardia’yı, gıyabında tahta sahip çıkmasın diye öldürttüğü bilinmektedir.[47] Bundan sonra kardeş katli geleneğinin Akamenitlerin sonuna kadar devam ettiği görülmektedir. Ancak bazı nadir hallerde kardeşin ağabey yerine geçmesi gibi bir uygulamanın yapıldığı da görülmektedir.

1. İskitler
Bozkırların ilk göçebeleri sanılan İskitlerde kardeş tevarüs sisteminin varlığı görülmemekte, babanın yerine oğulun geçtiği ve erken dönemlerde babanın yerine küçük oğulun geçtiğine dair işaretlerin bulunduğu ifade edilmektedir.[48] Fakat kraldan memnun olunmaması halinde iktidarın kardeşin ellerine geçtiği ileri sürülmüştür. Örneğin Oktamasades kardeşi Skyles’in yerine geçmiştir.[49]


2. Partlar
Bazı araştırmacılar Partların veraset kanunlarında böyle bir uygulamanın yapıldığını ve bazan kardeşin, bazan da amcanın halef olduğunu ileri sürmüşlerdir.[50] Bu kanun, Ağabeyi 1. Ferhat’a (M. Ö. 176-171) halef olan 1. Mitridat’ın (M. Ö. 171-137) tahta çıkmasında görülmektedir. Ayrıca 2. Ferhat’tan (M. Ö. 138-129) sonra amcası 1. Artaban (M. Ö. 129-124) tahta oturmuştur.[51] Arsakidlerin kurucusu Arşak’ın yerine kardeşi Tirdād’ın geçtiği de iddia edilmektedir. Ancak çağdaş tarihçiler Tîrdād’ın hâkimiyetine şüphe ile yanaşmaktadırlar.[52] Roma tarihçisi Justinus Partların geleneklerinde tahtın babadan oğula geçtiğini belirtmektedir.[53] Bir takım araştırmacılar eski adetlerin bir yana bırakılmasını ve bu yeni uygulamanın başlatılmasını Part krallarının gücünün arttığına ve giderek diktatörlüğün hâkim olmasına bağlamaktadırlar.[54] Bu yeni uygulama “Doğu İstibdadı” çerçevesinde de açıklanmak istenmiştir. Kralın isteği her şeyin üstündedir ve o, istediği şahsı kendi yerine koyabilir. Ancak kralın istediğini yerine seçebilmesi olgusu doğuda ve batıdaki birçok değişik toplulukta görülmektedir ve sadece doğuya munhasır değildir.

3. Kuşanlar
Ağabeyden kardeşe olan taht tevarüs düzeninin bir başka örneği Kuşanlarda görülmektedir. Kuşanların altın çağını yaşatan Kanişka’nın (M. S. 78-101) iki oğlu Vasişka (M. S. 102-106) ve ondan sonra kardeşi Huvişka (M. S. 111-138) ona halef olmuşlardır.[55] Basham’ın verdiği Kuşan krallarının dördüncü tablosunda tam bir kardeş tevarüs sisteminin uygulandığı görülmektedir. Ancak diğer üç tabloda yukarıda zikredilen örnek görülmektedir ve dolayısıyla bu uygulamanın Kuşanlarda geniş bir biçimde uygulandığı şüphelidir.[56] Naraim de Kuşanlarda taht verasetinin babadan oğula geçtiğini, ancak kardeş vesayet hakkının da engellenmediğini ifade etmektedir.[57]

4. Sasaniler
Kardeş taht tevarüs geleneği Sasanilerde de görülmektedir. Sasani sülalesinin kurucusu Ardeşir’in (226-242) babası Pabag, büyük oğlu Şapur’u kendi yerine geçirmek istemiştir.[58] Ancak Ardeşir ile ağabeyi arasında çıkan savaş sırasında Şapur’un bilinmeyen ölümü üzerine Ardeşir İstahr kenti hakimiyetini ele geçirmiş ve daha sonra civar eyaletleri de ele geçirdikten sonra Arsakid sülalesini ortadan kaldırarak Sasani sülalesini tesis etmiştir.[59] Onun yerine oğlu Şapur (241-272), Şapur’un yerine oğlu Hürmüz (272-273), onun yerine oğlu Vehram (273-276), Vehram’ın yerine aynı adı taşıyan oğlu (276-293) ve onun Yerine ise yine aynı isimde olan Vehram (293) geçmiştir.[60] Sasanilerde kardeşin ağabeye halef olması ilk olarak burada görülmektedir. 3. Vehram’ın yerine 2. Vehram’ın oğlu Narse (293-302) geçmiştir.[61] (2. Vehram’ın kardeşi) Narse’nin yerine geçen oğlu 2. Hürmüz (302-309), onun yerine geçen 2. Şapur’un (309-379) yerine ise kardeşi 2. Ardeşir (379-383) geçmiştir.[62] Sırasıyla Sasani tahtına çıkan 2. Ardeşir’in yeğeni yani 2. Şapur’un adaş oğlu 3. Şapur’un (383-388) yerine kardeşi 4. Vehram (388-399) Sasani hükümdarı olmuştur.[63]

439-457 yılları arasında hüküm süren 2. Yazdgerd’den sonra oğlu 3. Hürmüz (457-459) yerine geçmiştir, ancak kardeşi Piruz Eftalitlerin yardımıyla ağabeyini öldürerek yerine geçmiş ve 484 yılına kadar Sasani hükümdarı olmuştur.[64]

Bu geleneğin bir başka örneği Piruz’un oğulları döneminde görülmektedir. Piruz’un yerine oğlu Balaş geçmiş ve dört yıl tahtta kalmıştır. Yerine küçük yaşta olan kardeşi Kubat’ın geçtiği belirtilmektedir.[65] Kubat Suhra’yı öldürdüğü için önde gelenler tarafından saltanattan uzaklaştırılıp hapsedildikten sonra diğer kardeşi Jamasp onun yerine getirilmiştir. Ancak Kubat hapisten kaçarak Eftalitlerden yardım almış ve hükümdarlığını tekrar geri almayı başamıştır.[66]

Sasani hükümdarı Kubat (488-531), yerine büyük oğlu Kavus’u değil, en küçük oğlu Hüsrev’i tayin etmişti. Procopius bu eylemle tabiat yasalarından ve ülkenin eski geleneklerinden farklı bir uygulama yapıldığını belirtmektedir.[67]


C. Türkler

Türklerde Ekberiyet kaidesinin olup olmadığı konusunda bilimadamları tarafından farklı görüşler ileri sürülmektedir. Laszlo’ya göre bütün hanedan azası hâkimiyet hakkına sahiptirler ve onlarda tahtın sadece büyük oğula veya kardeşe geçmesi sözkonusu değildir.[68] Togan’a göre hâkimiyet erkek kardeşler arasında en yaşlı olana geçerdi ve onun bulunduğu yer başkent olarak tayin edilirdi.[69] İnalcık ise en eski devirlerden beri Türk devletlerinde tahtın hanedanın belli bir azasına inhisar ettiren bir geleneğin yerleşmediğini, tahta oturmanın “ilahi takdir”e açık tutulduğunu ve tahtı ele geçirenin hâkimiyetinin tanındığını ileri sürmektedir.[70] Ancak Türk tarihi ve özellikle Hunlarla ilgili kayıtlarda bu görüşe karşı bazı deliller bulunmakta ve tahtın ağabeyden kardeşe ve ondan/onlardan sonra yeğenleri yani ağabeyin büyük oğluna geçmesi gerektiğini göstermektedir. Gök Türkler döneminde Kül Tegin ve Bilge Kağan’ın tahtı İnel Kağan’dan geri almalarının, Selçuklularda Kavurd’un Alp Arslan’a karşı isyan etmesinin ve Anadolu Selçuklularında Gıyaseddin Keyhüsrev’in, ağabeyi Rükneddin Süleyman öldükten sonra tahtı yeğeni 3. Kılıç Arslan’dan geri almasının da bu doğrultuda yoromlanması gerektiği düşünülmektedir. Ayrıca Bilge Kağan, amcasının babası yerine tahta oturmasını Türk töresinin bir gereği olarak kabul etmiştir.[71] Ancak bazı nedenlerden dolayı bu kuralın bozulduğu zamanlar da olmuştur.

1. Hunlar
Eski Türklerde taht veraset düzeninin kimi zaman babadan oğula, kimi zaman ise ağabeyden kardeşe geçtiği görülmektedir. M. Ö. 101’den önce tahtın babadan oğula geçtiği, o tarihten sonra büyük kardeşten küçüğe ve amcadan da büyük yeğene geçtiği ifade edilmektedir.[72] Asya Hun imparatorluğunda Tuman’dan sonra oğlu Motun (M. Ö. 209-174) ve ondan sonra ise oğlu Çi-yü (Lao-Şang Çan-yü) (M. Ö. 174-160) tahta geçmişti. Çi-yü’nün iki oğlu vardı, Çün-Ç’en ve İ-Çih-Hsien. İlk önce Çün-Ç’en tahta geçmiş ve M. Ö. 160-126 yılları arasında hüküm sürmüştür. Ardından kardeşi İ-Çih-Hsien hükümdar olmuş ve M. Ö. 126-114 yıllarında Hunları yönetmiştir. Bu kral tahta geçişinden önce Sol Lu-li Beyliği görevinde bulunmaktaydı.[73] Hunlarda kardeşin ağabeyi yerine tahta geçişinin ilk örneğini oluşturan bu olgu daha sonra da devam etmiştir. İ-Çih-Hsien’in üç oğlu vardı. Birinci oğul Wu-Wei (M. Ö. 114-105)den sonra oğlu Çan-şih-lu çocuk olduğu için kısa süreli hükümranlıktan sonra tahttan indirilmiş ve amcası Kou-li-hu yerine geçmiştir. Bu imparatorun hâkimiyet dönemi çok kısa olmuş ve M. Ö. 102 yılında ölmüştür. Yerine ise diğer kardeşi Çü-ti-hu hükümdar olmuş ve M. Ö. 96 yılına kadar hüküm sürmüştür.[74] Çin kaynaklarının Çan-şih-lu’yu çocuk göstermesi ve ondan dolayı ona hükümdarlık hakkı tanınmaması Çin kültüründe kardeşin taht veraseti görülmediği ve ona ters geldiği için okuyuculara bu işin haklı çıkarılması için yazıldığı ileri sürülmektedir.[75] Çünkü daha sonraki örneklerde de farklı behaneleri uydurulduğu, örneğin oğulun çirkin olduğu için tahta çıkarılmadığı ve ondan dolayı amcasının onun yerine geçtiği ifade edilmektedir.
Çü-ti-hu’dan sonra oğlu Hu-lu-ku (M. Ö. 96-85) imparator oldu.[76] Yerine büyük oğlu Hu-yen-ti (M. Ö. 85-68), onun yerine ise kardeşi Hsü-lü-Çüan-çü (M. Ö. 68-60) geçmişlerdi.[77]
Hu-han-ye döneminde kardeş veraset sisteminin ciddi biçimde uygulandığı görülmektedir. Bu dönemdeki karmaşadan ve düzenin bozulmasından tedirgin olan bu hükümdarın hatunları onun ölümü üzere bir araya gelerek “atalarının gelenekleri olan kardeş taht veraset sistemi” uygulandığı takdirde her şeyin yolunda gideceğini ve sorunların çözüleceğini ifade etmişler[78] ve ondan sonra sırasıyla Hu-han-ye’nin altı oğlu (altı kardeş) birbirinin yerine geçerek M. Ö. 30 yılından M. S. 46 yılına kadar Hun tahtına oturmuşlardı.[79] Buradan kardeş taht veraset düzeninin Hunların çok eski bir geleneği olduğu ortaya çıkmaktadır. Ancak bazan kardeşin olmaması, bazan da tahta kavgaları ve tahtın zorla ele geçirilişi bu sistemin düzgün işlememesine neden olmuştur.

2. Avrupa Hunları
Avrupa Hun İmparatorluğu’nda da bu sistemin izlerine rastlanmaktadır. Hükümdar Uldiz öldükten sonra en büyük oğlu Muncuk erken öldüğü için yerine ikinci oğlu Rua geçmiştir. Rua’nın yerine ise oğlu değil ağabeyinin oğulları Bleda ve meşhur Atilla oturmuşlardır.[80]

3. Gök Türkler
Bu geleneğin varlığı Gök Türklerde de görülmektedir. Bilge Kağan kitebesinde bu konu hakkında şu ifade geçmektedir: “Kagan uçdukda özüm sekiz yaşda kaldım, ol törüde üze eçim kagan olurti.”, yani “kağan öldüğü zaman ben sekiz yaşındaydım, töre gereği amcam kağan oldu”.[81] Yine Bilge Kağan yazıtında bu ibare de konumuzla tam ilgilidir: “Yukarıda mavi gök, aşağıda yağız yer yaratıldıkta, ikisinin arasında insan oğlu yaratılmış, insan oğulları üzerine ecdadım Bumin Kağan ve İstemi Kağan (tahta) oturmuş..... Onlardan sonra küçük kardeşleri kağan olmuş, oğulları kağan olmuş”.[82]  Gök Türk dönemindeki taht veraset sisteminde de kardeşin ağabey yerine geçtiği ve Asya Hun İmparatorluğu’nda uygulanandan daha düzenli olduğu görülmektedir. Sülalenin kurucusu Bumin (Çin kaynaklarına göre (Tuman), kardeşi İstemi’yi imparatorluğun batı bölgesinin hâkimi(yabgusu) yaptıktan[83] sonra hükümdarlığını kurduğu yılda ölmüş (552) ve ondan sonra sırasıyla üç oğlu Ko-lo (552-553), Mukan (553-572) ve Tapo (572-581) tahta oturmuştur.[84] Bazı Çin kayıtlarında Tuman’ın yerine Aİ ve bir yerde İ olarak geçen kardeşinin tahta geçtiği ifade edilmiştir.[85] Taspar’ın oğlu An-lo saf Türk kanı taşıdığı için Mukan’ın oğlu Ta-lo-pien’e tercih edildi, ancak ülkede asayişi koruyamadığı için Kolo’nun oğlu Şe-tu meclis tarafından tahta çıkarıldı.[86] Bu imparatordan sonra sırasıyla iki oğlu Yung-yü-lü (Tu-lan) ve Jan-kan (Ki-min) hüküm sürmüşlerdir. Kimin Kağan’ın üç oğlu vardı. Şi-pi, Sse-li-fu (Çu-lo) ve Sse-li-fu (Hie-li). Bu üç kardeş artarda tahta çıkmışlardı.[87]
İkinci Gök Türk İmparatorluğu döneminin kardeş taht veraset sistemi açısından birinci dönemden daha da düzenli olduğu gözlemlenmektedir. Bu dönemde nerdeyse hiç bir aksaklık olmadan ağabeyin yerine kardeşi geçmiş ve ondan sonra ağabeyin oğlu tahta geçerek öldükten sonra yine de yerini kardeşi geçmiştir. Kutluğ’dan sonra kardeşi Kapgan (Mo-ço) kağan olmuştur. Kapgan’ın yerine İnel Kağan tahta geçmişse de bu işin töreye ters olduğu belirtilmektedir. Çünkü ölen kağanın yerine yeğeni yani Bilge Kağan hükümdar olmalıydı. Ondan dolayı İnel Kağan öldürülmüş ve Kutluğ’un büyük oğlu Bilge, kağan olmuştur. Kardeşi Kül Tegin ondan önce öldüğü için hâkimiyet Bilge’nin oğlu İ-jan ve ondan sonra ise kardeşi Teng-li (Bilge Kutluğ)ye geçmiştir.[88]

4. Selçuklular
Kardeş taht tevarüs sisteminin izleri Selçuklularda da görülmektedir. Selçuk’un en büyük oğlu ve Tuğrul ile Çağrı’nın babası Mikail, babası hayttayken ölmüştü. Onun için Selçuk’tan sonra ikinci oğlu Arslan, yabgu unvanıyla Selçukluların başına geçmiştir.[89] Üçüncü oğlu Yusuf da erken öldüğü için ondan sonra kardeşi Musa, yabgu olarak Selçukluların lideri olmuştur.[90]
Selçuklular Gaznelileri yenip Horasan’a yerleştikten sonra Tuğrul Selçuklu Sultanı olmuş ve 1063’te öldükten sonra yerine yeğeni, Çağrı’nın oğlu Alparslan geçmiştir. Tuğrul yerine Süleymanşahı tayin etse de Alp Arslan onun hâkimiyetini tanımamıştır.[91] Bizce Alparslan amcasından sonra hâkimiyeti kendi hakkı gördüğü için Süleymanşah’ın hâkimiyetini kabul etmemiştir. 1092’de zehirlenerek öldürülen Alparslan’ın oğlu Melikşah’ın yerine ise Berkyaruk ve ondan sonra kardeşi Muhammet Tapar sultan olarak tahta çıkmıştır. Muhammet Tapar’dan sonra ise Mahmut, 2. Tuğrul ve Mes’ut adında üç oğlu (üç kardeş) sırasıyla Selçuklu tahtına oturmuşlardır. Onlardan sonra ise Selçukluların son büyük hükümdarı sayılan amcaları Sencer tahta geçmiştir.

5. Osmanlılar
Osmanlılarda 1. Ahmet’e kadar küçük kardeşlerin hepsi ağabeyleri tarafından öldürtüldüğü için babaların yerine hep oğullar geçmiştir. Ancak bu hükümdar döneminde düzenin değiştiği[92] ve O’na halef olarak kardeşi Mustafa tahta geçmiş ve ondan sonra Ahmet’in oğlu 2. Osman onun yerine oturmuştur.[93] 2. Osman’ın yerine ise sırayla iki kardeşi 4. Murat ve İbrahim saltanat makamına oturdular.[94] İbrahim’in yerine geçen oğlu 4. Mehmed’in yerine sırayla iki kardeşi 2. Süleyman ve 2. Ahmet gemişlerdi.[95]


Kardeş taht tevarüs sistemi hem Elamlılarda, hem de Türklerde çok benzer bir şekilde uygulanmaktaydı. Her iki kültürde kardeşin yerine ölen ağabeyin oğlunun hükümdar seçilmesi ise yakın bir benzerliği göstermektedir. Gerçi endogamiden dolayı ölüm oranının yüksek olduğu Elamlılarda çok fazla kardeşin mevcut olmadığı, sadece bir defa üç kardeşin ardarda hükümranlık ettiği görülmektedir.[96]
                            



SONUÇ




Bu makalede Elamlılar, İrani kavimler ve Türklerde benzer bir motifin üzerinde durulmuştur. Hâkimiyet kaynağının Tanrısal oluşu her üç kavimde de görülmektedir. Bu kavimlerde hükümdarlar Tanrıdan kut (siyasi iktidar yetkisi) alarak tahta geçmişlerdir. Taht tevarüs düzeninin de her üç kavimde aynı olduğu tespit edilmektedir. Elamlılarda, İrani kavimlerde ve Türklerde ölen hükümdarın yerine kardeşi veya sırayla kardeşleri, en son kardeşin yerine ise ağabeyin oğlu geçerdi. Bu gelenek her üç kavimde binyıllarca devam etmekte ve günümüzde de değişik anlamlarda varlığını sürdürmektedir.












Kaynakçalar



AHMAD EBN ABİ YA’GUB, Tarikh-e Ya’gubi, Bongah-e Tarjome ve Nashr-e Ketab Yayınları, Tehran 1963
AHMETBEYOĞLU Ali, Grek Seyyahı Priskos (V Asır)’a Göre Avrupa Hunları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1995
ARSLAN Mahmut, Step İmparatorluklarının Sosyal ve Siyasi Yapısı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1984
BAL Mehmet Suat, “Türk Saltanat Veraseti Usulu ve Türkiye Selçuklularında Uygulanışı’, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı 159, Aralık 2005, s.75-100
BRIANT Piere, Emperaturi-ye Hakhamaneshiyan, 2 cilt, Gatre ve Furuzan yayınları, Tehran 2002
CAGE Jean, La Montee des Sassandes et l’heure de Palmyre, Albin Michel, Paris 1964,
CAMERON George Gelon, Early History of Iran, Entesharat-e Elmi-Farhangi Yayınları, Tehran 1986
CHANANNES Eduard, Çin Kaynaklarına Göre Batı Türkleri, Selenge Yayınları, İstanbul 2007
CHRİSTENSEN Arthur, İran dar Zaman-e Sasanian, Sahel Yayınları, Tehran 2003
DIAKONOV M. Mihailovich, Ashkanian, Payam Yayınları, 2. Baskı, Tehran 1972
FRYE Richard Nelson, Miras-e Bastani-ye İran, Entesharat-e Elmi-Farhangi Yayınları, Tehran 2006
FRYE Richard Nelson, Tarikh-e Bastani-ye İran, Entesharat-e Elmi-Farhangi Yayınları, Tehran 2003
GAZİ MİNHAÇ SERAÇ, Tabagat-e Nasiri, 2. cilt, Afganistan Tarih Kurumu Yayınları, Kabil 1963
GNOLI Gerardo, “FARR(AH)”, www.iranica.com
GÖKALP Ziya, Türk Medeniyeti Tarihi, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1976
GÖMEÇ Sadettin, Kök Türk Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara 1999
GRAKOV B. N., İskitler, Selenge Yayınları, İstanbul 2006
GUMİLEV Lev Nikolayvich, Eski Türkler, Birleşik Yayıncılık Yayınları, İstanbul 1999
GUMİLEV Lev Nikolayvich, Hunlar, Selenge Yayınları, İstanbul 2002
GÜLMUHAMMET H. “Elam, Kas ve Türk Kültürü Arasındaki Paralellikler ve Türk Kültürünün Eskiliği”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sa. 178, İstanbul 2009
HINZ Walter, The Lost World of Elam, Entesharat-e Elmi-Farhangi Yayınları, Tehran 1992
HINZ Walter, Persia, ca. 2400-1800 BC., Cambridge University Press, Cambridge 1963
İNALCIK Halil., “Osmanlılarda Saltanat Veraseti Üsulu ve Türk Hakimiyet Telakkisiyle İlgisi”, Sosyal Bilimler Fakültesi Dergisi, XIV, 1959
JUSTİNUS Marcus Junianus, Epitome of the Philippic, History of Pompeius Trogus, Translated: John Selby Watson, London 1853
KAFESOĞLU İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınları, İstanbul 1997
KAFESOĞLU İbrahim, Selçuklu Tarihi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1992
KINAL F., Eski Mezopotamya Tarihi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Yayınları, Ankara 1983
KONUKÇU Enver, Kuşanlar ve Akhunlar Tarihi, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Ankara 1973
KOŞAY Hamit Zübeyir, Elam-Türk Dilakrabalığı, Çankaya Matbaası, Ankara 1938
LAHİCİ Ş-KAR M., Shenakht-e Hoviyat-e Zan-e İrani dar Gostare-ye Pish Tarikh va Tarikhi, Roshangaran Yayınları, Tehran 1998
LASZLO F., “Kağan ve Ailesi”, Türk. Çev: Ş. Baştav, Türk Hukuk Tarihi Dergisi, Sayı 1, İstanbul 1944
MAU TSAI Liu, Çin Kaynaklarına Göre Doğu Türkleri, Selenge Yayınları, İstanbul 2006
LUBOTSKY Alexander, “Avestan Xvarnah, The Etymology and Concept”, Sprache und Kultur, Akten der X. Fachtagung der Indogermanischen Gesellschaft, Innsbruck 1998, s. 479-488
MAJİDZADEH Yusef, Tarikh ve Tamaddon-e İlam, Markaz-e Nashr-e Daneshgahi Yayınları, Tehran 1991
MA’SUDİ Abu’l-hasan Ali ebn Hossein, Muruj al-Zahab, Entesharat-e Elmi ve Farhangi Yayınları, Tehran 1986
NARAİN A. K., “Kuşan Devlet”, Türkler, C. 1, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 821-826
NEGAHBAN Ezatollah, Bastanshenasi-ye Hafttepe, Tehran 1993
ONAT Ayşe-ORSOY Sema-ERCİLASON Konuralp, Han Hanedanlığı Tarihi, Bölüm 94 A/B, Hsiung-nu (Hun) Monografisi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2004
ORKUN Huseyin Namık, Eski Türk Yazıtları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1987
ÖGEL Bahaeddin, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi, C.1-2, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1981
ÖGEL Bahaeddin, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1971
ÖGEL Bahaeddin, Türk Mitolojisi, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2003
                PRİSCUS, Fragmenta Historicorum Graecorum, (Latince ve Grekçe olarak Hazırlayan C. Müller), Latince’den Türkçeye Çeviren, Ali Ahmetbeyoğlu, Grek Seyyahı Priskos (V Asır)’a Göre Avrupa Hunları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1995
                PROCOPIUS, Jangha-ye İran ve Rum, Bongah-e Tarjome ve Nashr-e Ketap Yayınları, Tehran 1968
RASONYİ Laszlo, Tarihte Türklük, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1996
SCHİPPMANN Klaus, Grundzuge der Parthischen Geschichte, Farzan Yayınları, Tehran 2005
SCHİPPMANN Klaus, Grundzige der Sasaniden Geschichte, Farzan Yayınları, Tehran 2007
TABERİ M., Tarikh-e Taberi, 1. cilt, Asatir Yayınları, Tehran 1996
TAŞAĞIL Ahmet, Gök Türkler (542-630), Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 1991
TAŞAĞIL Ahmet, Gök Türkler, C. 3, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2004
TOGAN A. Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, 1946, İstanbul 1946
TOGAN İsenbike-KARA Gülnar-BAYSAL Cahide, Eski Tang Tarihi (Chiu T’ang-shu) 194a, Türkler Bölümü, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2006
TÜRKELİ Cevat, Çin Kaynaklarına Göre Hunların Ataları, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 1990
UZUNÇARŞILI İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, Fars. Çev: İraj Nobakht, I-IV, Keyhan Yayınları, Tehran 1996
WIESEHÖFER J., İran-e Bastan, Fars. Çev: Mortaza Sagebfar, Gognus Yayınları, Tehran 2004
WOLSKİ Jozef, Shahanshahi-ye Ashkani, Gognus Yayınları, Tehran 2005
ZARRİNKUB A., Tarikh-e Mardom-e İran, İran-e Gabl az Eslam, Amir Kabir Yayınları, Tehran 1994


*İstanbul Üniversitesi Genel Türk Tarihi Doktora Öğrencisi.
[1] Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, C. 2, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1971, s. 24.
[2] İsenbike Togan-Gülnar Kara-Cahide Baysal, Eski T’ang Tarihi (Chiu T’ang-shu), 194a Türkler Bölümü, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2006, s. 94.
[3] Mahmut Arslan, Step İmparatorluklarında Sosyal ve Siyasî Yapı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1984, s. 39.
[4] Ögel, a.g.e., C. 2, s. 28-29.
[5] Ögel, a.g.e., C. 2, s. 29.
[6] Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1976, s. 292.
[7] Arslan, a.g.e., s. 39.
[8] Ögel, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi, C. 1, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1981, s. 17-23; Türkeli C., Çin Kaynaklarına Göre Hunların Ataları, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 1991, s. 26.
[9] Ögel, a.g.e., s. 20.
[10] Ayşe Onat-Sema Orsoy-Konuralp Ercilason, Han Hanedanlığı Tarihi, Bölüm 94 A/B, Hsiung-nu Monografisi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2004, s. 1; Togan İ., a.g.e., s. 97, 112.
[11] İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınları, İstanbul 1997, s. 202.
[12] Lev Nikolayvich Gumilev, Eski Türkler, Birleşik Yayıncılık, İstanbul 1999, s. 112; Gumilev, Hunlar, Selenge Yayınları, İstanbul 2002, s. 43.
[13] Richard Nelson Frye, Miras-e Bastani-ye İran, Enteşarat-e Elmi-Farhangi Yayınları, Tehran 2006, s. 292-308.
[14] Onat-Orsoy-Ercilason, a.g.e., s. 66-67.
[15] Saadettin Gömeç, Kök Türk Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara 1999, s. 66; İnel Kağan kut taplamadığı için öldürülmüştür.
[16] Gumilev, Eski Türkler, s. 88-91.
[17] Hamit Zübeyir Koşay, Elam-Türk Dilakrabalığı, Çankaya Matbaası, Ankara 1938, s. 4.
[18] Shahla Lahici-Mehrangiz Kār, Shenakht-e Hoviyat-e Zan-e İrani dar Gostare-ye Pish-Tarikh ve Tarikhi, Roshangaran Yayınları, Tehran 1998, s. 222, Mehrdad Bahar, Pajuheşi dar Asatir-e İran, Agah Yayınları, Tehran 1997, s. 404.
[19] Walter Hinz, Persia c. 2400-1800 B. C., Cambridge University Press, Cambridge 1963, s. 24.
[20] Hinz, The Lost World of Elam, Enteşarat-e Elmi-Farhangi Yayınları, Tehran 1992, s. 124.
[21] Furuzan Kınal, Eski Mezopotamya Tarihi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara 1983, s. 95.
[22] Ariaramna’nın Hemedan Yazıtı, 6-8. satırlar; Arsam’ın Hemedan Yazıtı, 10-12. satırlar; Dariuş’un Behistun Yazıtı, I sütun, 11-12. satırlar; Dariuş’un Persepolis “d” Yazıtı, 1-5. satırlar, Dariuş’un Nakş-i Rüstem Yazıtı, 1-8. satırlar; Dariuş’un Susa “f” Yazıtı, 8-12. satırlar; Dariuş’un Susa “e” Yazıtı, 2-4. satırlar, Bkz, www.avesta.org/Old Persian Text.
[23] Alexander Lubotsky, “Avestan Xvarnah, The Etymology and Concept”, Sprache und Kultur, Akten der X. Fachtagung der Indogermanischen Gesellschaft, Innsbruck 1998, s. 2.
[24] Gerardo Gnoli, “FARR(AH)”, 6. paragraf, www.iranica.com.
[25] A.e., 10. Paragraf.
[26] Şapur’un Nakş-i Recep Yazıtı, 1. paragraf, Bkz: Josef Wiesehöfer, İran-e Bastan, Qoqnus Yayınları, Tehran 2004, s. 209; Frye, Tarikh-e İran-e Bastan, Enteshrat-e Elmi-Farhangi Yayınları, Tehran 2003, s. 591.
[27] Abolhossein Mas’udi A., Muruj al-Zahab, Entesharat-e Elmi-Farhangi Yayınları, Tehran 1986, s. 241.
[28] Hasan Gülmuhammet, “Elam, Kas ve Türk Kültürü Arasındaki Paralellikler ve Türk Kültürünün Eskiliği”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sa. 178, İstanbul 2009, s. 209.
[29] Onat-Orsoy-Ercilason, a.g.e., s. 7.
[30] A.e., s. 7.
[31] Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, TürkDil Kurumu Yayınları, Ankara 1987, s. 22.
[32] Orkun H. N., a.g.e., s. 26.
[33] Ögel, Türk Mitolojisi, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2003, s. 14.
[34] A.e., s. 17-18.
[35]Halil İnalcık, “Osmanlılarda Saltanat Veraseti Üsulu ve Türk Hakimiyet Telakkisiyle İlgisi”, Sosyal Bilimler Fakültesi Dergisi XIV, 1959, s. 75-76.
[36] Ezzatollah Negahban, Bāstanşenasi-ye Hafttepe, Tehran 1993, s. 476-546; Yusef  Majidzade, Tarikh ve Tamaddon-e İlam, Markaz-e Naşr-e Daneşgahi, Tehran 1992, s. 5-33; George Gelen Cameron, History of Early Iran, Entesharat-e Elmi-Farhangi Yayınları, Tehran 1986, s. 21-171.
[37] Cameron, a.g.e., s. 18.
[38] A.e., s. 49.
[39] Hinz, The Lost World of Elam, s. 86.
[40] Burası Elam’ın asıl merkezi ve neşet ettiği yer idi.
[41] Hinz, a.g.e., s. 103-104.
[42] A.e., s. 105-107.
[43] Abujarir M. Tabari, Tarikh-e Tabari, s. 99-100, www.golshan.com; bazı İslami kaynaklarda bu hükümdarın hâkimiyet süresinin efsanelere karıştığı, 400 yıl ve 1400 yıl gibi rakamlar da verilmiştir, Bkz: Gazi Minhaç Seraç, Tabagat-e Nasiri, 2. cilt, s. 134, www.alamahabibi.com.
[44] Tabari, a.g.e., s. 114; Bu hükümdarını hakimiyet süresinin 30 ve 1300 yıl olduğu da belirtilmektedir; Bkz: Gazi Minhaç Seraç, a.g.e., s. 135.
[45] Tabari, a.g.e., s. 117.
[46] Piere Briant, Emperaturi-ye Hakhamaneshi, Furuzan Yayınları, Tehran 2002, s. 155.
[47] DB, 1. sütun, 10-11. Paragraflar.
[48] B. N. Grakov, İskitler, Selenge Yayınları, İstanbul 2006, s. 80.
[49] Grakov, a.g.e., s. 81.
[50] J. Cage, La Montee des Sassanides et l’heure de Palmyre, s. 52, www.nashresahand.com; Frye, Tarikh-e Bastani-ye İran, s. 571, 1. ek, Arsakidlerin Şeceresi; Frye, Miras-e Bastani-ye İran, s. 470, 2. ek, Arsakid Sülalesinin Soykütüğü.
[51] Mikhail Mikhailovich Diakonov, Ashkanian, Payam Yayınları, Tehran 1972, s. 44-55.
[52] Josef Wolski, Shahanshahi-ye Ashkani, Qoqnus Yayınları, Tehran 2005, s. 74-75; Wiesehöfer, a.g.e., , s. 170-171.
[53] M. J. Justinus, Epitome of the Philippic, History of Pompeius Trogus, 41. Cilt, 5. paragraf, www.forumromanum.com/literature/Justine.
[54] Klaus Schippmann, Grundzuge der Parthischen Geschichte, Furuzan Yayınları, Tehran 2007, s. 104; Wolski J., a.g.e., s. 89.
[55] Enver Konukçu, Kuşanlar ve Akhunlar Tarihi, Sevinç Matbaası, Ankara 1973, s. 14-15.
[56] Konukçu, a.g.e., s. 14.
[57] A. K. Narain, “Kuşan Devleti”, Türkler, 1. Cilt, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 823-824.
[58] Arthur Christensen, İran dar Zaman-e Sasanian, Seda-ye Moaser Yayınları, Tehran 2003, s. 59.
[59] Schippmann, Grundzige der Sasaniden Geschichte, Furuzan Yayınları, Tehran 2007, s. 14,17.
[60] Ahmad Ebn Abi Ya’gub, Tarikh-e Ya’gubi, Bongah-e Tarjome va Nashr-e Ketab Yayınları, Tehran 1963, s. 194-195, 197-198.
[61] Ma’sudi, a.g.e., s. 248.
[62] Frye, a.g.e., 3. ek, s. 472.
[63] Ahmad Ebn Abi Ya’gub, a.g.e., s. 198-199.
[64] A.e., s. 200-201.
[65] A.e., s. 201.
[66] Abdolhossein Zarrinkub, Tarikh-e Mardom-e İran, İran-e Gabl az Eslam, Amirkabir Yayınları, Tehran 1994, s. 465-468.
[67] Procopius, Jangha-ye İran ve Rum, Bongah-e Tarjome ve Nashr-e Ketab Yayınları, Tehran 1968, s. 51.
[68] F. Laszlo , “Kağan ve Ailesi”, Türk Hukuk Tarihi Dergisi I, 1940, s. 42.
[69] Ahmet Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1946, s. 42.
[70] İnalcık, agy, s. 5.
[71] Orkun, a.g.e., s. 37.
[72] Gumilev, Hunlar, s. 216.
[73] Onat-Orsoy-Ercilason, a.g.e., s. 6-25.
[74] A.e., s. 29-35.
[75] Togan-Kara-Baysal, a.g.e., s. 94.
[76] Onat-Orsoy-Ercilason, a.g.e., s. 37.
[77] A.e., s. 42.
[78] A.e., s. 66-67.
[79] Ögel, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi, C. 2, s. 190-240.
[80]Priscus, Fragmenta Historicorum Graecorum, (Latince ve Grekçe olarak Hazırlayan C. Müller), Latince’den Türkçeye Çeviren, Ali Ahmetbeyoğlu, Grek Seyyahı Priskos (V Asır)’a Göre Avrupa Hunları, Türk Dünyası Araştırmaları Yayınları, , İstanbul 1995, s. xvı.
[81] Orkun, a.g.e., s. 37.
[82] A.e., s. 31.
[83] Eduard Chavannes, Batı Türkleri, Selenge Yayınları, İstanbul 2007, s. 281.
[84] Ahmet Taşağıl, Gök-Türkler (542-630), Türk Tarih Kurumu Yayınları, İstanbul 1996, s. 21-39.
[85] A.e., s. 21.
[86] Liu Mau Tsai, Doğu Türkleri, Selenge Yayınları, İstanbul 2006, s. 66.
[87] Taşağıl, a.g.e., s. 118-136.
[88] Gök Türklerin siyasi tarihini yazan bütün kitaplardan bu düzeni izlemek mümkündür, mesela bakınız: Taşağıl, a.g.e., C. 3, s. 8-60; Gömeç, a.g.e., s. 48-81.
[89] Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1992, s. 8-9.
[90] A.e., s. 27.
[91] M. S. Bal, Türk Saltanat Veraseti Usulu ve Türkiye Selçuklularında Uygulanışı, Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı 159, Ankara 2005, s. 77.
[92] İnalcık, a.g.m., s. 69
[93] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Tarikh-e Emperaturi-ye Osmani, C. 3, Keyhan Yayınları, Tehran 1996, s. 149-150.
[94] A.e., C. 3, s. 174, 238.
[95] A.e., C. 4, s. 74, 116.
[96] Hinz, a.g.e., s. 106.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder